Öncelikle
bu yazıdan başlığını hakkıyla taşımasını beklemenizi istemiyorum. Süslü
kelimelerle anlatılması gereken bir konu belki, bunu yapabilmem için de daha
kırk fuar kitap okumalıyım biliyorum. Ve bunun için dilimden döküldüğünce
yazacağım, biraz da kalemin sabrınca… Kahramanımızın sınav için yalnızca bir konuya
bakıp sınava girmesi ve tüm soruların o konuyla ilgili gelmesi gibi bir
tevafuktan bahsetmeyeceğim, zira böyle bir anım da yok. (malum vize dönemi,
örnekleri hoş görün.) Fakat tevafuk kelimesinin bendeki yerini anlatacağım biraz.
Geçen
yıllara dönüp bir baktığımda, attığım adımlar bana bunu net bir şekilde
gösteriyor ki; gideceğim, göreceğim şehirler varmış. Bunlar belki büyütüyor
insanı. Tanışmalar, anlamaya çalışmalar, yorgunluklar, bekleyişler ve daha
saymakla bitmez anlarda saklı aslında bu yedi harfli kelime. Tevafuk eseri
etrafınıza bakarken bir ilan görürsünüz günün birinde, başvurunun son günüdür
ve o hayatınızın dönüm noktası olan işinizdir belki de. Tevafuk olur ‘hadi bugün
biraz uzatayım yolumu’ dersiniz, bir arkadaşınızı görür güzel haberlerle
dönersiniz. Bu örnekler uzar gider her adımınızda. Ütopik bir durumdan bahsetmiyorum
aslında. Çevremizde olup bitene ‘aman öyle denk geldi işte’ gözüyle değil de
tevafuk gözüyle baksak çok daha fazla değer biçeriz bulunduğumuz saatlere.
Okuduğumuz, duyduğumuz kişisel gelişimler anlam bulur, anı yakalarız belki de.
Sosyal mesajlara sığdıramadıklarımızı, bir slogana sığdırabilmek mümkün
aslında; “Tevafukların gücü adına, çık karşıma…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder