Anlatılması
en zor vedayı yazmak için oturuyorum şimdi masanın başına. Zihnimde onlarca
anıyla, hayatımın bundan sonrasında hep özleyeceğim sıcak bir tebessümü
koyuyorum karşıma. Yazmak rahatlamaktır, yazmak konuşamadıklarından
kurtulmaktır, kuracağım tüm yanlış ve eksik cümlelerden affınıza sığınarak, içimde
kalanları döküyorum bu sayfaya. Ve bana bu sabrı veren inancıma şükrediyorum
defalarca…
İki
ay öncesinde çekilen fotoğrafların ardına saklanıyorum bugünlerde. Hep aynı
gülümseme canlansa da gözlerimde, sadece fotoğraflarda kalacak olmak canımı
acıtıyor. Huzuru bulduğum yaşlı meclislerinden uzak olmanın adına gurbet
diyorlar sözlüklerde. Gurbet, cenazeye bile gidememenin kısaltılmış hali mi? Ölümü
beklenen bir sevdiğinin yanında olamamak mı? Gurbet kilometrelere hapis yaşamak
mı? Son zamanlarında ‘İyi olacaksın ve Zeynep yeniden geldiğinde birlikte
gezeceğiz.’ tesellisi verilen birinin yanında ona destek olamamak mı gurbet?
Bugüne
kadar yaşlı meclislerinden hep küçük şeylerle de mutlu olunabildiğini öğrendim,
şimdiyse ölümün her an ensemizde olduğunu öğretiyorlar. Yaşlılık, hastalık
derken hiçbir şeyin öneminin olmadığını anlatıyor her kayıp.
Ölüm,sevileni,
en sevilene emanet. Ölüm, kurtuluş, ebediyetteki birlikteliğe bir adım. Geride
kalana zor da olsa, iyi bir ders, iyi bir silkelenme. Ve işte Rabbim yeniden
hatırlatıyor; “Ölüm Ölmüyor...”
Dua ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder