Translate

27 Aralık 2015 Pazar

Tahavvül

Sorgulama seanslarının cüretkarlığı ile başlıyorum. Uzun zamandır aklımın bir köşesine hapsettiğim bu duyguyu süslü bir kelimeye adıyorum. Her an yaşadığımız, yaşayabileceğimiz “tahavvüller”. Hatta her nefeste bazen. İnsan bunu bilince korku dolu bir odada bulmuyor mu kendini? Bir dakika sonramızı bilememekten bahsederiz çoğu zaman, bundandır yaşıyor oluşumuz güven vermez bize zira nice nefesler kesilmiştir yanı başımızda. Hem en büyük tahavvül bu değil midir? Yanımızda olan birinin birden kaybolması, sonra sesini unutmak, hatıraları soyutlaştırmak, son bakışı gözlerine perde niyetine serip bir türlü kurtulamamak… Sahi insanoğlu buna niye alışır?
Hayatlarımızda her an bir şeyler değişiyor. Aldığımız kararlar bile bu değişimlerin esiri olup mutsuz etmeye başlıyor. Yaşadığımız şehirler, çevremizdekiler, okullarımız, bölümlerimiz ve daha saymakla bitmeyecek en basitinden en önem arz edene kadar her şey bir zaman sonra değişime uğruyor. Fazla değişimin getirdiği nankörlük olacak ki bir süre sonra nasıl olsa değişebilir bilinci bizleri tatminsizliğe itiyor. Memnuniyetsizlik, şikayet, gitme istediği ve bir çoğu bundan kaynaklanıyor. Ama biz buna da alışıyoruz. Başta dediğim gibi ölüme alışan her şeye alışırmış gibi geliyor bazen.
“Çünkü ahir zamandayız. Her şey; insanlar, kavramlar, eşyalar, nesneler, düşünceler fırıl fırıl dönüyor. Kabe’den başka hiçbir şey sabit değil.” Diyor Bülent Akyürek bir kitabında. Çevremize detaylıca bir baktığımızda sabit olan neler var gerçekten? Ahir zaman diyoruz tüm değişiklerin adına. Sonra büyüklerimiz hazır gıdaya teknolojiye bağlayıp unutkanlık diyor bu her şeye alışmalarımızın adına. Bir soru daha geliyor tabiî ki akla; alışıyor muyuz yoksa eskiyi unutuyor muyuz? Bu soruya bulduğumuz cevaplar neyi değiştirecek diye de düşünmeden edemiyoruz. Sahi ne değişir ki, alışmak da unutmak da eskiyle yeni arasına çekilen setlerden başka bir şey değil aslında. Bir nevi kendimizi kandırmak. Onca şeyi hiç yaşanmamış sayıp anılarımızı, yaşanmışlıklarımızı, gülüşlerimizi, gözyaşlarımızı defnetmek.
Nitekim tahavvüller işte, her duygu bu kelimeden türüyor bence.
Bir şeyler değişiyor mutlu oluyoruz.
Bir şeyler değişiyor üzülüyoruz.
Bir şeyler değişiyor özlüyoruz.
Bir şeyler değişiyor pişman oluyoruz.
Bir şeyler değişiyor seviyoruz.
Bir şeyler değişiyor nefret ediyoruz.
Ama o bir şeyler hep değişiyor işte. Ve biz hep yenilere alışmaya çalışıyoruz. Ne diyelim, görünen o ki değişimler hep olacak, ama en önemlisi; dersler almak tüm tahavvüllerden. Hayatınızdaki her değişim güzellikler getirsin size. Çünkü şu bir gerçek ki; “Kabe’den başka hiçbir şey sabit değil...” 

24 Aralık 2015 Perşembe

2. Yıl Kutlaması :)

Bir şey söylediğim zaman söylenen o şey anında ve kati olarak ehemmiyetini yitiriyor. Bir şey yazdığım zaman da öyle, ama yazılan şey bazen yeni bir ehemmiyet kazanıyor…
Franz Kafka
Şimdi hangi cümlelerle başlasam, hangi teşekkür cümlelerini sıralasam bir türlü karar veremezken, zaman nasıl böyle çabuk geçti bunun şaşkınlığını yaşıyorum. 11.12.2013’de Merhaba diyerek açtığım bu blog öyle güzel yollar çizdi ki bana, öyle dergilerde, öyle sitelerde, öyle kitaplarda yer aldım ki, geriye dönüp baktığımda mutluluk dolu bir şaşkınlığın içinde buluyorum kendimi. Ve gecikmeli de olsa blogun 2. yılının kutlamasını da tabiî ki sizlerle paylaşmak istiyorum.
Daha dün “blogum 1yaşında” derken ve bunun heyecanını yaşarken şimdi bu başlığın altında yazıyor olmak tarifsizmiş gerçekten. Daha nice yıllara deyip bol teşekkürlerimi sunuyorum huzurlarınızda.
“Ama yazılan şey bazen yeni bir ehemmiyet kazanıyor.” Demiş ya bizim Kafka. 2 yıldır bu sayfada yazılan her şey sizlerin okumasıyla ehemmiyet kazanıyor. Hiç ummadığım anlarda aldığım yorumlar bu sayfanın ehemmiyetini mutlulukla harmanlayıp önüme seriyor. 2 yıldır yaşadığım her mutlulukta, üzüntüde, kayıpta elime kalemi almak, yazmak ve tüm bu duygularımı sizlerle paylaşmak iyi geliyor. “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.” Diyor Tarık Tufan ve her başlıkta bir şeylere yeniden başlamak beni rahatlatıyor.
Fakat gel gelelim okuduğum her kitapla, her yazımla ve biraz da geçen zamanın boyunduruğu altında daha iyi yazılarla çıkmak istiyorum bu sayfaya. “Çok iyi olmadı paylaşmayayım, bunun konusu güzel değil kendimde saklayayım” cümleleri artınca da paylaşımlar arasına aylar giriyor haliyle. Tabii bir de okul etkenini de katınca işin içine… Ama demiştim ya siz Deryadil’siniz bu sayfada. Hep hoş görensiniz. Bunun içindir zaten 2. yaş mutluluğumu gecikmeli de olsa böylesine rahatlıkla yazabiliyor olmam.

Daha yazacak onlarca sözüm ve teşekkürüm var. Ama inanıyorum ki zaman yine böyle çabuk geçecek ve aynı heyecanı 3.yıl yazımla da paylaşacağım. Sizler okumayı hiç bırakmayın yeter ki. Yepyeni kelimelerle, dolu heybelerle geleceğim bu kez. Çünkü hep diyorum ya yazmak mutlu ediyor. Her yıl hiç bıkmadan hatırlatabilirim ki Adı Yok dergisi her mevsim bize “Yaz, çünkü bizi kalem tutmak yormaz.” Diyerek yol çiziyor. Bu yoldan hakkıyla gidebilmem için de tabiî ki yorumlarınıza, eleştirilerinize, önerilerinize ve en çok da dualarınıza ihtiyacım oluyor. Mahrum etmeyeceğiniz inancıyla nice 2 yıllara J