Translate

1 Mart 2014 Cumartesi

Milena'ya Mektuplar-II



Milena ve Kafka aşkından bahsetmiştim, o güzel mektupların iki yıl süreceğini söyleyip altı çizilmişlikler getirmiştim. İki yıl kimimizin hayatında çok da uzun bir dönem değildir belki, kimimiz için de geçmek bilmez bir hapis olur bilmeyiz. Ama Milena için bu iki yıl Kafka’nın aşkını okuyarak geçmiş, moral olmuş, sırdaş olmuş uzaklardan bir el. Kalbine oturan bir kelebek olmuş çoğu zaman. ‘Bir kalemin kağıt ile buluşması aşkı ne derece anlatabilir ki’ demeyin, yazarak güzel her şey, kalp kelamla dile gelir, kelam da kalemle… Her zaman yakındığım mektuplardan uzak büyümemiz belki bize bunu düşündüren. Sahi bir telefon uzağında olmak mı, bir mektup kadar yakınında olmak mı sevgi? Bunu cevapladığımız gün anlarız belki eskileri.

Edebiyat ciddi adamların harcı değildir yalnızca. Bazen içinde en zarif mizahı da barındırır. Kafka bir mektubunda rüyasından bahsediyor mesela. ‘Unutmuştum’ diyor, ‘adresini, şehrini, ilk harfi dışında ismini’ ve devam ediyor: “Bir zarfa M. Jesenska, altına da: ‘Mektubun sahibine iletilmesini rica ediyorum, aksi taktirde Maliye Bakanlığı büyük bir kayba uğrayacak’ yazmıştım. Böyle bir tehditle devletin tüm birimlerinin seni aramak için seferber olacağını umuyordum.” Bu kurnazca bir teşebbüsün rüyası. Bu rüyada bile Milena’yı arayan Kafka’nın rüyası…

Korku öyle bir duygudur ki, geri kalan tüm duyguları köreltir zamanla. Kafka’nın damarlarında dolaşan bitmek bilmez korkusunun, aşkına koyduğu setler gibi. Milena’ya yazdığı mektupları aşkı yazdırır bazen, bazense korkusu, misal bir mektubunda: “Bu mektup alışverişi artık sona ermeli Milena, insanı deliye döndürüyor, birbirimize ne yazdığımızı, ne cevap verdiğimizi bilmiyoruz ve sürekli bir tedirginlik içindeyiz. Seni çok iyi anlıyorum, gülümsemeni de görüyorum, gülümsemen ve kelimelerin arasında mektuplarını didik didik ediyorum ama sonuçta tek bir kelime, benim temel özelliğim olan tek bir kelimeyi duyuyorum: Korku…” Kafka’nın çaresizliği bu satırlar. Bahsettiği tedirginlikte hiç olmadığı kadar haklı. Milena evli ve eşini, Kafka’yı sevdiği kadar seviyor. Vazgeçemiyor ikisinden de. Mektuplar için farklı isim ve adres kullanıyorlar bazen.

“Bu mektupların önünde sonsuz bir mutlulukla oturabilirim, o mektuplar yanan başım için yağmur taneleri gibidir. Ama ne zaman diğerlerinden daha fazla mutluluk vermesi gereken mektuplar gelse Milena, hani şu ünlemlerle başlayan, bilmediğim korkunç şeylerle biten, o zaman alarm zillerinin titrediği gibi titriyorum, okuyamıyorum bu mektupları, doğal olarak daha sonra her halükarda okuyorum, su için kavrulan bir hayvanın su içmesi gibi okuyorum, sonra korku geliyor, hem de ne korku. Dünyadan tümüyle uzaklaşmak için titreyerek, altına girebileceğim bir mobilya arıyorum, mektubunda yarattığın fırtınanın pencereden uçup çıkması için dua ediyorum…”

Korkuya rağmen atılan adımlar değerlidir bazen. Kafka’nın, Milena’nın bulunduğu şehre gidişi de bu adımların ta kendisi. Mektuplarda uzun bir süre bunun planları yapılıyor. Mektuplaşmaları sırasınca yalnızca iki kez görüşüyorlar ve işte bunlardan ilki gerçekleşiyor. “Derslerini nerede verdiğini bilmemem ne kötü, seni saat beşte orada bekleyebilirdim (bunu her halde daha önce şu cümleye yakın bir yerde bir masalda okumuş olmalıyım: Ve bundan sonra sonsuza dek mutlu yaşadılar…)” Yani anlayacağımız; Kafka için masaldan farksız bu buluşma.

“Dünyanın herhangi bir yerinde benim ihtiyacımı karşılayabilecek kadar çok sabır var mıdır Milena?”

“Milena, Milena, Milena bugün başka bir şey yazamıyorum. Ama yazacağım. Bugün Milena, endişe, bitkinlik ve sensizlik var (sonuncusu yarın da olacak).”

“Yanımda yürüyordun, bir düşünsene yanımdaydın.”

“İnsanlar sürekli geliyorlar ve beni senden uzak tutmaya çalışıyorlar ama başaramayacaklar, hiç kimse hiçbir zaman, değil mi Milena?”
Milena ismi Çekçe’de Milenka’nın kısaltılmış halidir. Ve bu kelime ‘sevgili, bir tane’ anlamına gelir. Kötü düşünmüş gibi olmayayım ama, Kafka bir mektubunda bunu söyledikten sonra Milena’ya ismiyle daha çok hitap ediyor bence.

“Sayfa Sonu Notu: Her şeye rağmen, mutluluktan ölünebiliyorsa, o zaman kesinlikle bu şekilde öleceğim. Ayrıca, ölüm döşeğindeki birisi, mutluluk sayesinde hayata tutunabiliyorsa o zaman ben de hayatta kalacağım.”

“Prag’da hava biraz kasvetli, henüz bir mektup da almadım, içim biraz daraldı. Elbette hemen bu mektubun cevabının gelmesi zaten imkansız ama gel bunu kalbime anlat.”

“Milena, lütfen beni yanlış anlama, seninle ilgili asla bir endişem yok –bu sadece bir tür zayıflık, kalbin keyifsizliği ama her halükarda o kalp ne için attığının farkında… Gözlerini gözlerimde görerek her şeye katlanabilirim: Uzaklık, korku, üzüntü, mektupsuzluk.”

“Dün her gün bana yazmamanı telkin etmiştim, bugün hala aynı fikirdeyim, bu ikimiz için de daha iyi olacak ve bu nedenle bir kez daha ve bu sefer daha ısrarlı bir şekilde aynı telkinde bulunuyorum –ama lütfen beni dinleme ve bana her gün yaz Milena, çok kısa olabilir, bugünkü mektuptan da kısa olabilir, iki satır da, bir satır da hatta tek kelime bile olabilir ama onlarsız kalırsam çok acı çekerim.”

Mektuplar böyle devam ediyor. Kafka sevgisini bunlar ve benzeri onlarca sözle her mektubunda belli ederken, nasıl olur da korkuya yenik düşüp bitirecek? Günümüz dizilerinin sonu gibi oldu belki bu cümle ama bunun da devamı gelecek. Milena’ya Mektuplar-III bu kez aşkla değil vedalarla postacıya verilecek…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder