Bahsetmek istediğim, hakkında
konuşulacak çokça şey
sorunlarımızla,
sorumsuzluklarımızla
bir
şikayetname bugünlerde sözlerim.
düşünmeye
ihtiyaç vardı
bir
süreliğine –yazma- işini yavaşlatmaya
grev
desek yalan olmaz aslında
devamının
ayaklanma olmasından korkup, başladım yine yazmaya
üstelik
alışkın olmadığım bir tarzla
anca
buna sığdırdım şikayetlerimi.
ama
hoş görürsünüz biliyorum
bunu
deyince hoş görmek zorunda değilsiniz
ama
okur hoş görür bilesiniz
sahi
okur olmak güzel değil mi? ben okuyorum
okuduğum şairlerden, yazarlardan etkileniyorum
çok
seviyorum bazen
ama
sevdiklerini sevmiyorum
şaşıyorlar
çoğu zaman, beşerler en nihayetinde
şaşışlarını
kaleme almalarını seviyorum
sahi
okur olmak güzel
en
çok bu mesleği seviyorum.
-ne
iş yapıyorsun?
-okurum
efendim
-ne
okuyorsun
-yaşamı
çünkü
zaten her yazılan yaşamımızdan çıkmaz mı?
bundandır
şair yazar ayırt etmemem
yazdıysan
okurum, okumak zorundayım
yaşamın
içinden gelen her şey aynı derecede önemlidir çünkü
biri
kalbe daha çok dokunduysa
yazarın
suçu ne?
sen
kalbini düzeltmeyi denesene
evet
okurum efendim,
doğayı,
bulutları, kedileri çok güzel okurum
güzel
evet
çünkü
güzel olan her şey bunu hak ediyor bayım
lakin
kalpleriniz okunamayacak kadar karışık: okuyamıyorum
-asıl
gelmek istenen konu -amaca ulaşmanın haklı gururu-
ihtiyaçlardan
bahsediyoruz her gün, her an
giyinme
– barınma – beslenme
bu
kadar mı sahi?
düşünmek
de bir ihtiyaç: zaruri üstelik
hele
de güven
güvenmek
de bir ihtiyaçtan doğar bence
bencillikten
öte tüm bence’lerim
okur
katılmak zorunda değil
hem
dedim ya: yazarın suçu ne?
ortalama
dört yüz kelimeyi geçmiyormuş yazdıklarımız, konuşmalarımız
insanın
bunu duyunca yazıya da güvenesi gelmiyor
dört
yüz kelime
sayfamdaki
kelimeleri saysam daha az gelecek biliyorum
kendimden
de utanıyorum, hepimiz adına da insanlıktan.
süslü
cümleler kursam bilinmeyen kelimelerle dolu
bu
kez de anlaşılma kaygısı
yollar
hep çıkmaz
peki
suç kimde?
eski Türkçe neden var?
başındaki
–eski- niye?
uzaklaşıyorum
konumdan
bir
kelime oyunu yapmak isterdim
uzaklaşabilsem
bulunduğum konumdan
ama
kök salmışız şehirlerimize
gitmek
olamıyor bizce
biz
kimiz?
neye
nasıl neden kararlar veriyoruz?
madem
beşeriz neden
güvenmiyoruz birbirimize
burada
daha çok –güvenemiyoruz- demek isterdim
güvenemiyoruz
sahi
kök
salmışız dedim ya bir
dalımız kırılsa soluyoruz
dallarımızı
sakınıyoruz güya
çünkü
-beşer şaşar- sözünü öyle kazımışız ki zihinlerimize
her
şaşkınlığı görmezden gelebilecek beşerler var oysa içimizde
-öyleydim-
desem
-egoistim-
demekle aynı mı olur bilinmez
di-li
geçmiş zamanı da sevmem oysa
ama
–dim
geldim
kurutarak
köklerimi
mevsimlerin
en güzeline inandırdım kendimi
sabrı
koydum heybeme
geldim
mektuplarla
yalınayak
geçerek taşlıklardan
geldim
açılacak
diye kapılar
en
güven dolu meyvelerimle
toprağı
bırakıp geldim
gül
kolonyanız var mı
tütün
ya da limon da olur fark etmez
ikram
adettir, kuraldır belki
onu
da boşverin
kuralları
da delip geldim
yazmaya
geldim
güvensizlikten
arınıp, dört
yüz kelimeye inat
evet
inat
tüm
olumsuzluklarla inatlaşmaya geldim
-Allah
yeniden başlayanların yardımcısıdır- diyor Tarık Tufan
yeniden
başlamaya geldim
kayıplarımla,
kazançlarımla geldim
soğuk
ve yağmurlu bir sonbaharda
evet
evet sonbaharda
her
şey son değil mi zaten
belki
de son nefes, son görüş
neyse
işte
geldim
affınıza
sığınıyorum açın kapıyı ve aralayın sayfayı
güvenin - eleştirin - sevin
ama
tüm bunları belli edin
ben
geldim
ezberlerden
uzak, uzunca sözlerle geldim
sözlerinize
ihtiyacım var
bunu
bilerek geldim; en davetkar edayla
hoş
gelişleriniz ola