Milena ve Kafka aşkından
bahsetmiştim, o güzel mektupların iki yıl süreceğini söyleyip altı
çizilmişlikler getirmiştim. İki yıl kimimizin hayatında çok da uzun bir dönem
değildir belki, kimimiz için de geçmek bilmez bir hapis olur bilmeyiz. Ama
Milena için bu iki yıl Kafka’nın aşkını okuyarak geçmiş, moral olmuş, sırdaş
olmuş uzaklardan bir el. Kalbine oturan bir kelebek olmuş çoğu zaman. ‘Bir
kalemin kağıt ile buluşması aşkı ne derece anlatabilir ki’ demeyin, yazarak
güzel her şey, kalp kelamla dile gelir, kelam da kalemle… Her zaman yakındığım
mektuplardan uzak büyümemiz belki bize bunu düşündüren. Sahi bir telefon
uzağında olmak mı, bir mektup kadar yakınında olmak mı sevgi? Bunu
cevapladığımız gün anlarız belki eskileri.
Edebiyat ciddi adamların harcı
değildir yalnızca. Bazen içinde en zarif mizahı da barındırır. Kafka bir
mektubunda rüyasından bahsediyor mesela. ‘Unutmuştum’
diyor, ‘adresini, şehrini, ilk harfi
dışında ismini’ ve devam ediyor: “Bir
zarfa M. Jesenska, altına da: ‘Mektubun sahibine iletilmesini rica ediyorum,
aksi taktirde Maliye Bakanlığı büyük bir kayba uğrayacak’ yazmıştım. Böyle bir
tehditle devletin tüm birimlerinin seni aramak için seferber olacağını umuyordum.”
Bu kurnazca bir teşebbüsün rüyası. Bu rüyada bile Milena’yı arayan Kafka’nın
rüyası…
Korku öyle bir duygudur ki, geri
kalan tüm duyguları köreltir zamanla. Kafka’nın damarlarında dolaşan bitmek
bilmez korkusunun, aşkına koyduğu setler gibi. Milena’ya yazdığı mektupları
aşkı yazdırır bazen, bazense korkusu, misal bir mektubunda: “Bu mektup alışverişi artık sona ermeli
Milena, insanı deliye döndürüyor, birbirimize ne yazdığımızı, ne cevap
verdiğimizi bilmiyoruz ve sürekli bir tedirginlik içindeyiz. Seni çok iyi
anlıyorum, gülümsemeni de görüyorum, gülümsemen ve kelimelerin arasında
mektuplarını didik didik ediyorum ama sonuçta tek bir kelime, benim temel
özelliğim olan tek bir kelimeyi duyuyorum: Korku…” Kafka’nın çaresizliği bu
satırlar. Bahsettiği tedirginlikte hiç olmadığı kadar haklı. Milena evli ve
eşini, Kafka’yı sevdiği kadar seviyor. Vazgeçemiyor ikisinden de. Mektuplar
için farklı isim ve adres kullanıyorlar bazen.
“Bu
mektupların önünde sonsuz bir mutlulukla oturabilirim, o mektuplar yanan başım
için yağmur taneleri gibidir. Ama ne zaman diğerlerinden daha fazla mutluluk
vermesi gereken mektuplar gelse Milena, hani şu ünlemlerle başlayan, bilmediğim
korkunç şeylerle biten, o zaman alarm zillerinin titrediği gibi titriyorum,
okuyamıyorum bu mektupları, doğal olarak daha sonra her halükarda okuyorum, su
için kavrulan bir hayvanın su içmesi gibi okuyorum, sonra korku geliyor, hem de
ne korku. Dünyadan tümüyle uzaklaşmak için titreyerek, altına girebileceğim bir
mobilya arıyorum, mektubunda yarattığın fırtınanın pencereden uçup çıkması için
dua ediyorum…”
Korkuya rağmen atılan adımlar
değerlidir bazen. Kafka’nın, Milena’nın bulunduğu şehre gidişi de bu adımların
ta kendisi. Mektuplarda uzun bir süre bunun planları yapılıyor. Mektuplaşmaları
sırasınca yalnızca iki kez görüşüyorlar ve işte bunlardan ilki gerçekleşiyor. “Derslerini nerede verdiğini bilmemem ne
kötü, seni saat beşte orada bekleyebilirdim (bunu her halde daha önce şu
cümleye yakın bir yerde bir masalda okumuş olmalıyım: Ve bundan sonra sonsuza
dek mutlu yaşadılar…)” Yani anlayacağımız; Kafka için masaldan farksız bu
buluşma.
“Dünyanın
herhangi bir yerinde benim ihtiyacımı karşılayabilecek kadar çok sabır var
mıdır Milena?”
“Milena,
Milena, Milena bugün başka bir şey yazamıyorum. Ama yazacağım. Bugün Milena,
endişe, bitkinlik ve sensizlik var (sonuncusu yarın da olacak).”
“Yanımda
yürüyordun, bir düşünsene yanımdaydın.”
“İnsanlar
sürekli geliyorlar ve beni senden uzak tutmaya çalışıyorlar ama başaramayacaklar,
hiç kimse hiçbir zaman, değil mi Milena?”
Milena ismi Çekçe’de Milenka’nın
kısaltılmış halidir. Ve bu kelime ‘sevgili,
bir tane’ anlamına gelir. Kötü düşünmüş gibi olmayayım ama, Kafka bir
mektubunda bunu söyledikten sonra Milena’ya ismiyle daha çok hitap ediyor
bence.
“Sayfa Sonu
Notu: Her şeye rağmen, mutluluktan ölünebiliyorsa, o zaman kesinlikle bu
şekilde öleceğim. Ayrıca, ölüm döşeğindeki birisi, mutluluk sayesinde hayata
tutunabiliyorsa o zaman ben de hayatta kalacağım.”
“Prag’da
hava biraz kasvetli, henüz bir mektup da almadım, içim biraz daraldı. Elbette
hemen bu mektubun cevabının gelmesi zaten imkansız ama gel bunu kalbime anlat.”
“Milena,
lütfen beni yanlış anlama, seninle ilgili asla bir endişem yok –bu sadece bir
tür zayıflık, kalbin keyifsizliği ama her halükarda o kalp ne için attığının
farkında… Gözlerini gözlerimde görerek her şeye katlanabilirim: Uzaklık, korku,
üzüntü, mektupsuzluk.”
“Dün her gün
bana yazmamanı telkin etmiştim, bugün hala aynı fikirdeyim, bu ikimiz için de
daha iyi olacak ve bu nedenle bir kez daha ve bu sefer daha ısrarlı bir şekilde
aynı telkinde bulunuyorum –ama lütfen beni dinleme ve bana her gün yaz Milena,
çok kısa olabilir, bugünkü mektuptan da kısa olabilir, iki satır da, bir satır
da hatta tek kelime bile olabilir ama onlarsız kalırsam çok acı çekerim.”
Mektuplar böyle devam ediyor. Kafka
sevgisini bunlar ve benzeri onlarca sözle her mektubunda belli ederken, nasıl
olur da korkuya yenik düşüp bitirecek? Günümüz dizilerinin sonu gibi oldu belki
bu cümle ama bunun da devamı gelecek. Milena’ya Mektuplar-III bu kez aşkla
değil vedalarla postacıya verilecek…