Translate

24 Aralık 2013 Salı

Güne Dipnot...



   İliklerine kadar sessizlik...
   Huzuru getiren durağanlık ve yormayacak sakinlik...
   Kitap kokusu...Sayfalarca bilgi...
   Kütüphanelerde hayatın hep farklı işlediğini düşünürdüm. Günlük koşuşturmalarımızdan uzak olmanın verdiği mutluluğun bir mekanıdır aslında. Şehrin gürültüsüne inat hala "kafa dinlemeliyim." ihtiyacını giderebileceğimiz küçük kitap depolarımız. 
   "Yağmuruna yakalanmadığın bir şehre ait olamazsın." diye doğruluğuna inandığım bir söz okumuştum. Ve şimdi buna eklenmesi gereken bir söz daha var bence: "Kütüphanesine gidip huzuru içine çekmediğin bir şehre ait olamazsın asla..." 
   Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi günüm kitap dolu bir gündü. Sayfalar arasında kendimi kaybetmeyi çok istesem de koşuşturmalar, sorumluluklar buna hep engeldi. Bizi bekleyen satırlar gizli raflarda. Yaşanmışlıklarla dolu kitaplar. Kim bilir sizden önce kaç el gitti o kitaplara ve kimler tarafından okundu. Düşüncesi bile güzel. Bilmediğimiz, tanımadığımız insanlar tarafından aynı satırlara göz gezdirmenin tarifsiz mutluluğu. Eski kitaplardaki tarih kokusu.
   Güne dipnot: 
"Hiç bir gemi, bizi kitap kadar uzaklara götüremez..." /Yunus Emre/

19 Aralık 2013 Perşembe

Sylvia Plath







"Basılmamış bir yazı yığını kadar kokuşmuş bir şey olamaz."

/Sylvia Plath/

16 Aralık 2013 Pazartesi

Tanışma Faslı




Hızlı bir giriş ile kendimi tanıtmayı unuttuğumu farkettim ilk yazımda da dediğim gibi tanışma ve veda konularında biraz beceriksiz sayılırım bunu bir kez daha göstermiş oldum, ama geç olsun güç olmasın sözünden aldığım moralle de başlıyorum. Manisa'da doğup büyüyüp inatla Kırşehir'li olduğunu savunan bir yanım var. Yazmayı, yazdıklarımı silip atmayı seviyorum ama malum atılanlar geri gelmiyor ve bu sayfa onları saklamamı sağladığı için değerli belki de. Olmazsa olmazlarım yok gerçi düne kadar en'lerim de yok sanırdım ama Kayseri'ye gidince aileme olan özlemim bunu çürüttü ve en'im ailem bunu anladım. En değerlim, en vazgeçilmezim, en özlemim, en çocuk yanım, en sorumluluğum ve saymakla bitemeyecek en'ler. Stresli bir YGS LYS döneminden sonra Kayseri Erciyes Üniversitesi Endüstri Mühendisliğine başladım itiraf etmem gerekirse tercih listemde yer almadan önce bölüm hakkında pek de bir fikrim yoktu ama araştırıp okuyanlarla konuşunca 'evet bu bana uygun' diyerek yazdığım bölümü okumaya başlayınca daha bir sevdim ve belki de daha bölümün nelerini göreceğim merakı beni okula karşı daha hevesli kıldı. Hazırlık sınıfı ve birinci sınıfın ilk bir ayı Kayseri'de geçen içinde tüm duyguları barındıran bir dönemdi. Aileden uzakta bir yerlerde alınan sorumlulukları insan kaldıramayabilirmiş bazen bu geçirdiğim dönem de tam olarak bunu öğretti bana. Ama Kayseri denince güzel hatıralar var şuan ceplerimde. İlk deneyim olarak da İzgören Akademi var. Hazırlık sınıfımın son bir ayı kadar yoğun geçen bir dönem hatırlamıyorum. Tamamen tevafuk sonucu başvurulan bir gönüllü staj ilanı. O heyecanım daha dün gibi. Gerçekten güzel ve dolu dolu bir aydı. Çalışanların güler yüzlülüğü kurumu daha bir samimi hale getiriyor ve o ofis size bir ev, çalışanlar da abla kardeş gibi geliyor. İşin diğer bir tatlı yanı Ahmet Şerif İzgören ile tanışma imkanımdı. Kayseri'de düzenlenen bir programda görevliydim ve şimdiye kadar yaşadığım en değerli deneyimdi gerçekten. İzgören Akademi ile ilgili ayrıntılı paylaşımları daha sonra yeniden yapacağım. Ve Kayseri denince aklımdan hiç çıkmayan bir diğer kısım dostluklardı şüphesiz. Öyle değerli ki hepsi benim için. Bir şehri önemli kılan içindekiler bunu bir kez daha anladım. Orada hepimiz ailemizden uzaktık ve birbirimizin ailesiydik bir nevi. O şehri bana en unutulmaz yapan da bu. Dost. Her an, her şeyini paylaşabildiğin bir dost, gidiyorum dediğinde geçen o son günler ve karşılıklı verilen sözler. Ama bir söz içimi rahatlatıyordu "Mesafeler varsa, dua var." dualarımız bir, en önemlisi de bu bazen. İşte bu Kayseri serüveni bir akşam eve giderken aldığım yeni yönetmelik haberiyle yaklaşık 1 ay önce Manisa'da devam etmeye başladı. Yaptığım ani yatay geçiş ile Manisa Celal Bayar Üniversitesi Endüstri Mühendisliğine geldim, ailesinden ayrı kalmaya dayanamayan Zeynep döndü dolaştı ve tilkinin kürkçü dükkanına dönmesi gibi yeniden geldi. Ve şuan heyecanla okulunun bitmesini iş hayatına atılmasını bekliyor. Yazının başında dediğim gibi yazmayı seviyorum. Belki de onlarca hata var yazılarımda belki de iyi değiller ama seviyorum. Boş vakitlerimi kitap okuyarak ya da bir şeyler yazarak geçiren biri değilim, zira bunların boş vakit doldurmaktan daha önemli şeyler olduğuna inanıyorum. İnşallah benim yazarken aldığım keyfi siz de okurken alırsınız ve burada her şey güzel olur. İyi okumalar Efendim...

15 Aralık 2013 Pazar

Ölüm Ölmüyor...





      Ölümlü dünya… Dilimize pelesenk olan ve uğruna var olma amacımızı unuttuğumuz, en iyi olabilmek için çabalarken hırsımıza yenik düştüğümüz, renkli halleriyle bizi büyüleyen; ölümlü dünya…
      Sahi, “ölsem de kurtulsam”ı isyana çevirirken hiç mi düşünmeyiz ölümün gerçekten kurtuluşumuz olması için neler yaptık diye. Dünyadaki başarımız adına yaptıklarımızı, aldıklarımızı, sattıklarımızı düşünürken hiç mi sormayız kendimize “ölümden sonrası için, hesabım için elimde neler var?” diye.
      Boğuluyoruz. Kalabalık ve geçici dünyamıza kanıp, gerçekleri unutup boğuluyoruz. Doymak bilmez hallerimiz, “o olmazsa olmaz” diye nitelendirilen eşyalarımızı kendimize yük edip her geçen gün bükülüyoruz.
      Misal ben, her yolculuk öncesi ayrılamadığım eşyalarım yüzünden oluşan valizlere bakıp “bunları nasıl taşıyacağım” kaygıma inat bıkmadan getirip götürdüklerime öyle alışmışım ki sanki hep benim kalacaklarmış gibi, sanki gerçekten benimmiş gibi…
      Ölüm adına döktüğümüz gözyaşlarımız. Biz ki izlediğimiz filmin, okuduğumuz kitabın kahramanının ölümüne dahi bu kadar üzülürken kendi akıbetimizi düşünsek ne büyük pişmanlıklar duyarız kim bilir.
      Duamız kurtarıcımız. Çünkü; bizim duamız en büyük merhamet sahibine, bizim duamız affetmeyi en sevene.
"Ey rahmeti bol padişah
Cürmüm ile geldim sana
Ben eyledim hadsiz günah
Cürmüm ile geldim sana…"

      Maksadım ne umutsuzluk ne de suçlama. Hatırlatmak istediğim tek şey var.

Ölüm Ölmüyor…


14 Aralık 2013 Cumartesi

Sefer Eyle





Çokça kez okuduğumuz, yazdığımız dizelerin arkasında neler saklıdır bilmeyiz. İnce ince işlenmiştir oysa şiirde anlam bulan kelimeler. “İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.” Diyor, Yunus Emre. Kendimizi bilmek, tanımak ilim ile bu kadar bağlı aslında ona göre. Sahi insan kendini bilmeden ne öğrenebilir ki?

Çağlar öncesindeki tapınaklara bakıldığında bile “Kendini Bil” yazısını görebilirken, günümüzde buna ne derece dikkat ediyoruz? Kendini bilmek denince en sevilen yemek, sevilen renkten ötesine gidemiyoruz belki de. Peki bu kadar vurgulanan ve Yunus Emre’nin ilim diye tanımladığı bu bilgi neden bu kadar önemli?

Kendimizi bilirsek, insan kavramını biliriz, insanı bilmek, yaratılışı bilmektir. Yaratılışı bilmeyen doğayı bilir mi? Her şey birbirine bu kadar bağlıyken ve düzen içindeyken kendimizi tanımadan devam ettiğimiz yaşamın bize vereceği zararlar kaçınılmazdır. Madem kendini bilmek insanı, insanlığı bilmektir, bunun tersi düşünüldüğünde kendini büyük gören ya da büyüklüğünün farkında olmayan insanlarla karşılaşmamız son derece normaldir.

Okumak gerek ve araştırmak. Kendini bilmenin, tanımanın yolu bunlardan geçmekte. Ancak kendini bilen birey, insanı ve yaratılışı anlar, insanda kendinden izler görür. Ve yaratılışı anlayan insan doğayı okur.

“Kendinden kendine sefer eyle.” Diyor, Mevlana. Bir an durup düşünsek ve seferler yapsak kendimize. Küçük kaçamaklar koysak adını ve bilsek kendimizi. Hislerimizi, yeteneklerimizi, inanç, duygu ve düşüncelerimizi… Denesek yalnızca ve sıyrılsak cehaletin parmaklıklarının ardındaki hapis hayatımızdan.

      Kendini bil, bu en güzel adımdır hakikate. 


13 Aralık 2013 Cuma

Sabır!




An geliyor kayboluyoruz kaybettiklerimiz arasında. Kimiz, neciyiz, nereye gidiyoruz ile başlayan onlarca soruyla dolduruyoruz ceplerimizi ve en bilinmeyene yürüyoruz. Aklımızla kalbimizin hiçbir zaman bir olamayacağı düşüncesiyle kandırıyoruz bugünümüzü. Oysa “Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir.” Diyor “Oku!” ile başlayan kitabımız. Sabır… Her şeyin bir sonu olduğunu bilerek sabır… Bu kadar zor olmasa gerek diyoruz kendimize. Zira o kadar zor oluyor bazen. Sabır; mükafat, sabır; en beklentili duygu. Sabır bazen gözyaşı, bazense en içten tebessüm. Sabır; en büyük yeti, en aciz hal…



11 Aralık 2013 Çarşamba

Merhaba





Bu dönemde öğrendiğim ve en kendime uygun bulduğum uygulama sanırım bu blog oluşturma kısmıydı. Uzun zamandır da öğrenmek istediğim bu uygulama tam da tarihini buldu ve meşhur 11.12.2013 tarihinden itibaren yapmayı en çok sevdiğim yani yazmak ve paylaşmak kısmını kolaylıkla yapabileceğim bir sayfam var artık. Beni etkileyen kitaplar, şiirler, filmler, resimler, kendime ait olacak yazılar ve zor da olsa ve başarabilirsem yazacağım şiirler için ‘Let Your Dreams’ güzel bir adım olacak.

Giriş ve sonuç yazıları konusunda başarısızımdır. Belki de bunun en büyük nedeni hayatımda da tanışma ve veda kısımlarının ilk aşamada zor olmasındandır. Bunun için giriş bölümünü daha fazla uzatmayıp ‘inşallah paylaşımlarımı seversiniz’ diyerek bitiriyorum. Unutmadan 11.12.2013 tarihiniz hayırlı uğurlu olsun. Evlenmek için tam da bu tarihi seçenler de hayatları boyunca hep mutlu olsun. (Bol sosyal mesajlı son.). J