Translate

31 Temmuz 2017 Pazartesi

Çiçekli Patika


“Kuyular var, derin ve fakat ben Yusuf değilim.
Yusuf olmayınca her kuyu derin insan için…”
Tarık Tufan

Renkli çakıl taşları toplar gibi kelimeler topluyorum eteklerimde. Geçtiğim her çiçekli patika süslü mendillere sarıp sarmaladığım, özenle zihnime kazıdığım bir hatıra.

Kelimelerle iyi anlaşabilmeyi düşledim yıllarca. Her anımı, her duygumu bir kelimeye adamayı tercih ettim çoğu zaman. Gizli anlamlar sakladım lügatımda. Benim olan, bana ait kalan, kulaktan kalbe naifçe dokunan anlamlar. Bunun için çabaladım. Çünkü anladım ve inandım ki arayı iyi tutmak gerekiyordu kelimelerle, hele de anlaşılma kaygısı işin içine girince.

Anlaşılmak hayattaki en büyük ihtiyaçlarımız içinde. Anlaşıldığımız kadar biziz, anlaşıldığımız kadar mutlu ve aslında anlaşıldığımız kadar bireyiz bu sonu olmayan kalabalıkta. Bundandır ki en büyük fobimiz haline gelir anlaşılamamaktan doğan tüm yanlışlıklar.

Anlaşılmaya dair zorunluluğumuz ne kadar çoksa, bu zorunluluğun sebep olduğu kaçıp gitme isteği o kadar artsa da, bu kaygıyı atamaz boğuluruz açıklamalarda. Bir şiirin dizeleri yakarışımız olur zaman zaman:

“Bahar dallarının hatırına beni anla…” Didem Madak

Sevdiğin ve huzuru bulduğun her anının, her tabiat olayının hatırına beni anla. Mecburum içimdekileri bir şekilde açığa vurup anlaşılmaya.

“Su getirdim perilerine avuçlarımda, beni anla…” Didem Madak

Çünkü anlaşılmazsam geri döner adımlarım ve buna hazırlıksızım. Geçtiğim tüm yollar ve kapılar kapanır üzerime, anlamını yitirir tüm öğrenmişlikler.  

“Bir uyağa takıldım, düşmeye razıyım. Artık beni anla…” Didem Madak

Tarihe gömülmüş hikayelerle, gördüğüm görmediğim, dinlediğim dinlemediğim  tüm ezberlerimle duruyorum uçurumun kenarında, belki de yol ayrımımda. Ama beni anla. Anla ki arınayım karanlıktan, anla ki kimliğimi bulayım. Anla ki yeniden kalkıp başlayayım düşüp küstüğüm yerden.  Aldığım ilhamla Tarık Tufan'ın “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır…” sözünden.

“Konuşma konuşmak istemezsen, ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla. Hep aynı şeyi söylerim. Beni anla…” Didem Madak

Anla ki son bulsun tüm susma ve vaveylalar. Anla ki bitsin tüm telaşlar. Yeni bir güne başlarken hissettiğim umudumu, doğaya ve kelimelere karşı tutkumu, çocukluğumu, bazense yersiz olgunluğumu, beylik laflarımı, büyük konuşmalara ve konuşanlara dair korkumu, kaygılarımı, tevafuklardan aldığım gücü, beklentilerimi, hayallerimi, yorgunluğumu, sevdiklerimi, sevmediklerimi, bir müzik kutusunu saatlerce izleyebilmemi, sabrımı, dualarımı, uzaklara dalıp gittiğimde düşündüklerimi, düşlediklerimi…

Ve beni ben yapan daha bir çoğunu.

Oku, bir kitabı okurcasına. Çünkü beşeriz ve söyleyemediklerimizi saklarız kalbimizin satır aralarında.

Beni anla…

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Ruha Düşen Nikbinlik

 “Sabret ki her şey hissettiğin gibi olsun.
Sabret ki her şey gönlünce olsun…”
Mevlana

Her gecikmişlik sonunda aynı mahcupluğu, aynı geç kalınmışlığı ve aynı özlemi içine gizleyen giriş cümlesiyle: Uzun zaman sonra yeniden, neyi nasıl dile getireceğim konusunda belirsiz bir şekilde başlıyorum yeniden yazmaya.

Blogu açtığımdan bu güne kadar ihmallerimden bahsettim hep. Can sıkıcıydı zira. Bazı telaşlar ve sorumluluklar işin içine girince insan kendini mutlu hissettiği şeyleri yapmaktan uzaklaşıyordu. Uzaklaştırıyordu tüm koşuşturmalar. Ama yine de bir umut veriyordu sabrıma, dönüşümün yeniden bu sayfaya olacağına dair bir sevinç ve kavuşma…

İşte yine böyle bir süreç sonrası, biraz yorgun biraz şaşkın bir haldeyim şimdilerde. Çünkü bitti. Her mezun bitince değerini anlayacaksın okulun derdi. Tam olarak öyle oldu. İçindeyken zamanın akmadığını, akrep ile yelkovanın bana inat durduğunu düşündüğüm okul -daha dün başlamıştım yıllar ne çabuk geçti- hisleriyle bitti. Ve geriye güzel anılar kaldı sadece. Hep gülümseyerek hatırlayacağım, iyikilerle donatacağım anılar…

Sabretmek gerekiyormuş Deryadil, söz konusu okul veya iş olsun, belki bir hastalık belki bir dert, belki sevdiklerimiz, işte konu ne olursa olsun zamanın her şeye inat geçtiğini bir gün olsun unutmadan sabretmek gerekiyormuş. Hani tahavvülleri yazdığım yazımda Bülent Akyürek’in bir sözünden bahsetmiştim; “Kabeden başka hiçbir şey sabit değil.” Diyordu. Kural bu kadar basit aslında. Her şey değişmeye mecburken ve bunu biliyorken, içinde bulunduğumuz zamanın da değişeceğine doğum ve ölümlerle tanık oluyorken, bununla mücadelenin tek yolunun sabrı diri tutmak olduğunu deneyimlemişken zor da olsa bunu hayata geçirmek gerekiyormuş.

“Zor” kelimesi insanı içine hapseden parmaklıkların ana maddesi gibi. Biliyorum zor. Sabretmek de, sabretmek yetmezmiş gibi sabrettiğimiz andan güzel anılar çıkarmak da, gülümseyerek hatırlamak da… Zor Deryadil. Nefes aldığımız her anın hakkını vermek gibi, hakkını verebilmek için gereken sabrı göstermek de zor. Böyle hissettiğim anlarda kafamı kaldırıp masama astığım sözleri tekrar tekrar okurken, öylece izlerken bulurum kendimi. Bir öneri olsun benden sana, insan kendisinin en iyi motive kaynağıdır çoğu zaman. Ve ne tezattır ki yine kendisidir motivasyonunu dibe vuran. İşte bunun için iki söz var her sabah bana umut ve zorluklara karşı güç olan.

“En güzel gün bugün…”
 “Bizde Allah isterse kuşlar filleri yener…”

Gözünün gördüğü her yeri doldur bu sözlerle Deryadil, perde niyetine indir göz kapaklarına. Çünkü her güne hayatının en güzel günü gözüyle bakmadan o gün güzel hatıralar vermiyor sana. Ve zorluklar karşısında Allah isterse kuşların filleri yeneceğine dair inancın olmadan güç bulamıyorsun asla.

Sözün özü; hayatında tüm olup bitenleri nikbin bir havayla karşıla Deryadil. Çünkü hayat biraz da bizim onu nasıl gördüğümüz ile ilgili…