Translate

15 Haziran 2015 Pazartesi

Gündüzü Saim, Gecesi Kaim


Onlarca kelimenin birlik olup tek bir manada birleştiği, on iki ayın içinde “Sultan” sıfatını en hak eden, en benimseyen, anılınca kalplerde korkuyla birlikte tatlı bir heyecan uyandıran ve içerisinde en saf mutluluklar barındıran o mübarek ay.
Sevgi, saygı, hoşgörü, birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma, açın halinden anlama, fazla tokluktan uzak durma, nitekim her şeyden önce ruhu doldurma. Kalbe ince ince Allah’ı ve sevgisini aşılama, zihinlerimize Kuran’ı yazma.Kavga,kin ve nefret benzerlerini en kuytu yerlerde saklama, zira Müslümanlığı ve beraberinde getirdiği huzuru en içten hissetmeye vesile olan o kılavuz ay.
Teslimiyetimizi ve acizliğimizi tüm samimiyetimizle gösterme fırsatı bulduğumuz bir zamandır aslında Ramazan. “Rabbim, verdiğin bunca güzel nimeti senin rızan olmadan yiyemem, senin iznin olmadıkça hiçbir şey benim değil, aldığım nefes, attığım adım ve daha nicesi, hiç biri bana ait değil. Acizim Rabbim…” demenin en sessiz ve bol mücadeleli yoludur. Gündüzü saim, gecesi kaim olan, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluşla müjdelenmiş, içerisinde bin aydan daha hayırlı kadir gecesini bulunduran, bitiminde ise bayrama kavuşturan o özel ay.
Daha onlarca tanım eşleştirilebilir Ramazanla, bundandır yıllardır bu ayın içimizde uyandırdığı o güzel hisse bir türlü tam bir karşılık bulamamak, bulunanlarda hep eksik kalmak. Bir de yıllardır anlatılan eski ramazanlara hayran olmak. Büyüklerimizin “nerede o eski ramazanlar” sözüne anlam veremezdik önce. Onca anlatılana abartı gözüyle bakar, inanmazdık. Mahalle boyunca uzanan, duayla başlanmadıkça doyulamayacağına inanılan iftar sofraları. Sonrasında yaşlı-genç demeden koşulan teravihler, camiilerin doluluğu. Sofralar hazırlanırkenki samimiyetin getirisi midir bilinmez o bereketin camilere yansıması. Teravih bitiminde düzenlenen eğlenceler, Karagözler, Hacivatlar, dinletiler… Eski dedikçe kalpte bir sızı belirten en bizden, en içimizden gelenekler. Toplu iftara doyulamayıp sahurda yeniden birleşen aileler. Gündüzleri mukabeleler…
Belki bir çoğu şimdi de var fakat Ramazanın o eski neşesini hangimiz duyabiliyoruz? Oruç olmanın arkasına saklanıp acil bir iş olmazsa kapı dışarı çıkamıyoruz. Gerçi hoş, dışarı çıkınca Ramazanın ruhunu görebiliyor muyuz? Şehirlerimize Ramazan artık gelmiyor mu? Bahaneler üretip herkesten önce kendimizi inandırıyoruz. “Havalar sıcak, dayanamıyorum, günler uzun…” ve daha bir çoğu. Fakat zorluk arttıkça mükafat artar, bunu gerçekten bilmiyor muyuz?
Eski ramazanlarla birlikte hassasiyetimizi de yitiriyoruz. Geriye ne saygı kalıyor ne de kişiliklerimiz. Önce içimizdeki inanç boşalıyor, sonra camilerimiz. Duadan önce sarıldığımız sularımızdan mıdır bilmem doymak bilmez nefislerimiz sonucu bereketsizleşiyor ay. “Ramazan bu yıl çabuk geçti, hiç anlamadım.” Derken biz, belki de felaketi anlatıyor dillerimiz.
Yine de aldırış etmesek dışarıya ve kendimizden başlasak eski ramazanlara yolculuğa. Uygulasak ve örnek olsak yeni ramazanlarda. Hem “Ramazan girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” Der En Sevilen. Cennet kapılarının sonuna kadar açık olduğu bu güzel ayda, dualarımızla, tövbelerimizle, ibadetlerimizle affolunup o kapıdan geçenlerden olmak umuduyla.

Dua ve hayır ile…