Translate

24 Ocak 2015 Cumartesi

Edebiyat'ta Bir Zarif Adam: Cahit Zarifoğlu


“Seçkin
Bir kimse değilim
İsmim baş harfleri acz tutuyor.
Bağışlanmamı diliyorum.
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme…”
Yaz sıcağına inat soğuk bir evde açılan bir çift göz. Hâkim bir baba ve gurbet…
1940 yılında Ankara’da Maraşlı bir ailenin oğlu olarak gelir dünyaya Cahit Zarifoğlu. Babasının mesleğinden dolayı birçok şehir gezer, çocukluğu ve ilk gençlik yılları böyle geçer. Her gittiği yerden güzel değerlerle ayrılır. Bu da şiirlerine güçlü imgeler olarak yansır.
Babasının bir başka kadınla evlenmesi ve annesi ile kendisine olan ihmalinden olacak ki iyice içine kapanır o yıllarda. Böylelikle kâğıda döker içini, kalemi yoldaş yapar ve her kaçışta daha çok yazar. Kaçmaktan çok içerisindeki baba eksikliğini arar. Bu durumda yaşadığı buhranı en iyi Toprak şiiriyle açıklar.
“Babam canımı çökertiyor
Hep aynı tarlanın önünde
Aynı topraktan kalkıp
Türbesini yontuyor içime…”
Lise yıllarında okul dergisi olan ‘Hamle’de şiirleri yayınlanır. Yol Dergisi’nde çalışır. Şairliğe attığı adımlar Papirüs, Yeni Dergi, Türk Dili ve Soyut dergilerinde yayınlanan şiirleriyle güçlenir.
Maraş Kara Lise yılları Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt gibi önemli isimlerle aynı sıralarda geçer. Bu yıllarda edebiyat dışında da birçok alana ilgisi olan serüvenci şairde uçuş tutkusu vardır. Pilot olma isteğine karşılık kursa gider ve başarılı olur. Fakat gözlerindeki bir bozukluk bu tutkusundan uzaklaşmasına neden olur. Yine de maceraları bitmez gezginci şairin. Otostopla gezer Avrupa’yı. Yeni yerler keşfeder ve dostlar edinir. Gördüğü güzellikleri, çıkardığı anlamları, farklı insanların yapılarını en güzel şekilde aktarır şiirine. Kalemiyle dünyayı şiirleştirir ve betimler.
Üniversite yılları içine kapanıklığını arttırır buhran dolu şairin. Geçim sıkıntısı ile çalıştığı kısa dönemli işler ve bohem yaşamı üniversiteyi uzatmasına neden olur.
“Vazgeçemediğim, değişmeyen, istikrarlı bir yönüm vardı, o da şairliğim ve yazarlığımdı…” diyen Zarifoğlu bu dönemleri edebiyat adına verimli geçirir. Çeşitli dergilerde yazmaya devam ettiği gibi kitaplar da bastırır.
Birçok şiirinde vurguladığı yalnızlık teması, içinde bulunduğu durumu ve hislerini en güzel şekilde anlatır:
“Dedim ya oturuyorum öylece
İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok…”
“Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı…”
Diriliş dergisinde yayınlanan şiirleri Sezai Karakoç ile tanışmasına vesile olur. Her zaman hocası olarak gördüğü ve yazılarından çok şey öğrendiğini söylediği Karakoç aracılığıyla da Necip Fazıl’la tanışır. Bu topluluk sayesinde edebiyatın gücünü daha iyi kavrayan Zarifoğlu, kendisini yedi adamla anlattığı -Yedi Güzel Adam- kitabı ile kendini bir kez daha ispatlar.
Necip Fazıl’ın aracı olduğu ve nikâh şahitliğini yaptığı bir evlilik ile yeni bir hayata başlar Zarifoğlu. Kasım Arvasi’nin damadıdır artık ve yıllarca özlediği baba sevgisini bu yolla dindirir. Bohem hayattan kurtuluş onu tasavvufa yönlendirir.
“Hep severek
Ve yücelerek de
Ben’im bir yalnızlık haberiyle
İklimsizliğe doğru
Ufalmaktadır…”
Sözleriyle ben’likten öte hiç’liği düşlediği anlaşılır. Hatta “Keşke bir Yunus Emre olsaydım…” sözlerini o dönemde söyler. –Bir Değirmendir Bu Dünya- kitabı ile de Müslüman olarak yetişme telkinlerinde bulunur. Ve geçmiş yıllarını: “Sahipsiz kalan, ellerimden kayan aydınlık günlerim…” diyerek anlatır şair Zarifoğlu.
1987 yılının başlarında ağır bir hastalığa yakalanır ve aynı yılın haziran ayında veda eder sevdiklerine. Geride –Ne çok acı var- diyerek kaleme aldığı şiirleri, hikâyeleri ve günlükleri kalır. Ardında bıraktığı kelimelere sahip çıkabilme umuduyla:
“Ve gözüm eşyamda değil,
Yoruldum maddemden
Ta ki dünya bitti
Köşk kurdum sakin oldum…”

Zeynep Nur ÇANDIR
(40'lar Kulübü - Zarif Adama Kırk Not kitabından)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder