Kelimelerin
anlam kazandığı bir mayıs gecesi, edebiyat miladının habercisi. Belki de on iki yaşındaki oğluna “Senin şair
olmanı ne çok isterdim,” diyen annenin vasiyeti. O gün hasta yatan annesine
bakıp; “şair olacağım” diyor ve dizelerle yoğruluyor. On iki yılın
birikmişliğini bu bahane ile harmanlayıp en güzel şiirleri önümüze seriyor.
Necip
Fazıl ve çocukluğu deyince şüphesiz en dolu hatıralar adını kendisinden aldığı
büyükbabasıyla oluyor. Yaşadıkları konağı, o konakta yaşanılanları, her şeyiyle
kendi hayatını anlattığı –O ve Ben- eserinde: “Büyükbabam her an bana bitişik yaşar,”
sözlerini “Anlaşılıyor ki konağın ruhu
büyükbabam, ben de onun ruhuyum… Çünkü biricik oğlunun, biricik oğluyum.”
Satırlarıyla devam ettiriyor. Fakat sevgi ne kadar büyükse, özlem o kadar derin
olur, gerçeği değişmiyor ve bunu da en iyi “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri”
adlı eserde anlatıyor. Büyükbabasının ölümünün ardından bu başlıkta yazdıkları
bizi genç şairin üzüntüsüne ortak ediyor.
Darülfünun
yıllarında Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Faruk Nafiz gibi dönemin ünlü şairleriyle
tanışıyor ve ondan sonra başlıyor şiirle bütünleşik yaşamaya. Yeni Mecmua’da
yayınlanıyor ilk şiirleri. Bu okulda gösterdiği başarılar sonucu Paris’e
gönderiliyor.
Paris
yeniden doğuş oluyor Necip Fazıl’a. Önceleri orada kumara duyduğu ilgi kulağa
hoş gelmese de, kendinde olmadığı bir gün Paris sokaklarını izliyor ve anlamlar
yüklüyor kaldırımlara. Her bir adımda aklı başına geliyor, pişmanlıklarını
sıralıyor ve gün doğumunda başlıyor bohem hayat sonrasına.
Döndüğünde
Örümcek
Ağı’nda biriktirdiği şiirleri sunuyor bize. “Ben sadece şiir dokumakla kalmıyorum, şiir sanatı üzerindeki
fikirlerimi de örgüleştirmiş bulunuyorum…” sözlerini duyduğumuz Necip
Fazıl, o dönem gerek ailesindeki kayıpların birikimi, gerekse Paris’te yaşadığı
bunalım halinin etkisiyle:
“Duvara bir titiz örümcek gibi,
İnce dertlerimle işledim bir ağ…
Ruhum gün boyunca sönecek gibi,
Şimdiden ediyor hayata veda…”
Dizeleriyle
işliyor kalbimize bu derin hissi. Bir örümcek ağı izleniminden hareketle
açıklıyor pişmanlık ve üzüntüsünü. Bizleri iç âlemimize sürüklemeyi başarıyor.
Böylelikle başlıyor bir serüven, duygulara başkaldırış ve dizelerin akıl almaz
uyumu.
Sonrasında
kaleme alıyor Kaldırımlar şiirinin adını taşıyan kitabını. Bohem hayatın
sancıları ve kurtulma evresi yansıtılıyor okuyuculara: “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında.” Dizesi Paris’teki iç
hesaplaşma gününü anımsatıyor okurlara. “Yolumun
karanlığa saplanan noktasında, sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum…”
diye devam eden bu şiir, bir kurtuluşun habercisiymişçesine dolduruyor kalbe
umudu.
Kaldırımlar
kitabıyla kazandığı ün, Ben ve Ötesi ile katlanıyor ve yavaş
yavaş “Üstad” unvanına götürüyor mistik şairi.
Yaşadığı
buhranlar sonucu yönlendirildiği Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile görüşmesi
Necip Fazıl için bir dönüm noktası oluyor. İleride kurtarıcım diyeceği
hocasında buluyor tüm cevapları. Ve o günden sonra davayı yazıyor kalemi.
Böylelikle başlıyor gerçek mücadele. Önceleri bazı çevrelerden kesilen ilgi ve
alaka, -gerici- ithamlarıyla doluyor sonrasında. İnatla yeniden doğuşunu kutluyor
oysa Usta ve yeniden başlıyor yazmaya, fakat bu kez dava uğruna, Hakk yolunda…
Geçen
yıllarına dönüp baktığında:
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma
uçurmuşum…”
Dizelerini
dökmeden duramıyor Üstad. Böylelikle çıkıyor Çile, en büyük birikim olan
bu eser; Necip Fazıl’ı sayfalar dolusu tanıtıyor bizlere.
Gerek
Çile’de yazdığı:
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız
çelik-çomakmış…”
Dizeleriyle
gerek de “Mukaddes Hayattan Levhalar” diyerek altmış üç levha ile yazdığı
Es-selam
kitabında kaleme alıyor yeni davasını.
Dönemin
sosyal yapısı demir parmaklıklar ardından yazmaya mecbur ediyor ve içerisinde
unutulmaz
“Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan sen öp seccadem.”
Dizelerinin
bulunduğu Zindandan Mehmet’e Mektup yazılıyor. Sabık şair Necip Fazıl bu
şiiriyle usta şairliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Edebiyata
ve bizlere onlarca eser veren ve her sözüyle tam bir örnek niteliği taşıyan
Üstad Necip Fazıl, yetmiş sekiz yıllık hayatını adıyor şiire.
“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam,
Alıp beni götürsün tam dört inanmış
adam…”
Diyerek
veriyor vasiyetini. Vedaya hazırlanıyor Üstad, kavuşuyor tüm kaybettiklerine.
Geride bıraktıklarına sahip çıkabilmek duasıyla…
“Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle
güle…”
Zeynep Nur ÇANDIR
(-2 Usta 40 Çırak- kitabından)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder