Translate

5 Aralık 2014 Cuma

Rabbim Sabır, Ya Sabûr…

Kendimi aradığım ve her seferinde farklı yanlarımla karşılaştığım yolculuklardır bazen en dürüst aynalar. Hem zaten kaç şehre sığardı ki bu kaçışlar? Dönüp dolaşıp, sorumluluklarımıza yenilip çoğu zaman, yine gelmek zorunda kaldığımız küçük hayatlar. İşte yine böyle bir yolculuk boyunca zihnime yazdım tüm söylenecekleri, düşlerle baktım bulutlara. Ve her düş kırıklığında düştüm yağmurla. Biraz gözden, biraz gökyüzünden, en çok da gönülden. Fakat hiçbir adımımda ihmal etmedim avuçlarıma biriktirmeyi isteklerimi. Sürdüm yüzüme duamı: “Rabbim sabır, Ya Sabûr…”
Kısa zamanda çok şey yaşayabiliyor insan. Çok şeye tanık olup, çok güçlü olmak zorunda kalabiliyor. Defalarca kez tekrarlar oluyor aynı sözleri: “Ölüm ölmüyor, ölmüyor, ölmüyor…” İnsan bazen içinden düşünüp, içinden gülüp, içinden ağlıyor. Tüm bunlar olurken de ister istemez düşman oluyor kalabalığa ve kalabalığın getirdiği tüm kuru laflara. Böyle böyle –büyümek- fiilini geçiriyor hayatına. Büyümek hissizleşmekmiş anlıyor. Ve alışıyor sırayla her şeye.
Nefes almaya alışıyor önce. Yüzlerce şükür sebeplerinden biri de bu oluyor. Emeklemek falan derken yürümeye alışıyor sonra. Yavaş yavaş özgünleşiyor adımlar. Özgürlüğe götüreceğine inandırılsak da her adımda tutsak oluyoruz kaldırımlara. Her adımda yalnızlaşıyoruz. Biz zaten her yalnızlığa özgürlük adını veriyoruz. Sonrasında konuşmaya alışıyor. Harfler kelimeleri, kelimeler cümleleri derken bir bakıyor ki anlaşılma kaygısıyla dolup taşıyor. İfade etmeye çalışırken buluyor kendini. Büyümeye alışıyor insan. Farklı düşünmeye, kararlar vermeye yeri geldiğinde.
Yağmura alışıyor. Önceleri Arap kızının camdan bakması için harika bir hava olayı ve kumdan yapılacak kuleler için iyi bir ön hazırlık olarak gördüğü yağmura zaman geçtikçe tüm hüzünlerini yüklemeye alışıyor. Beşer bu, aklı havada gezmekten bulutlarla dertleşmeye başlıyor. Yağmursa her şeyi gün yüzüne çıkartıyor. İnsan böyle böyle alışıyor yüzleşmeye. Duygunun her haliyle, acının, neşenin tüm tonlarıyla yüzleşiyor. Ama yine de her yüzleşmede ona en çok yakışan -gülümsemek- diye büyülü bir gerçeğin olduğunu öğrenip, içten gülücükler savurmaya alışıyor.
Tüm bunlar olurken farkında olmadan sevdiklerine alışıyor insan. Bir gün kaybedeceğini unutup öylece sahipleniyor. Hiç gitmeyeceğine inandığından olacak kırıp döküyor çoğu zaman. İnsan dünyaya öyle alışıyor ki ölümü unutuyor zaman zaman.
Bir bir kaybetmeye başlayınca da yokluğa alışıyor. Anılar öyle siliniyor ki göz önünden, rafa kaldırılan bir kitap arasındaki fotoğraflarda kalıyor yaşanmışlıklar. Can yakıyor aksi takdirde.
Alışmak da yaşamak kadar zor zanaat anlıyor. Her kelime bir insanı anlatır ya, -alışmak- kelimesi insanlığı anlatıyor. Zaten insan alışmazsa yaşayamıyor.
Her alışılmışlıkta yine bir dua koşuyor yardıma:

“Rabbim sabır, Ya Sabûr…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder