Translate

15 Eylül 2016 Perşembe

Milena’ya Mektuplar – VI

“Her nedense bugün bu telgrafa ihtiyacım vardı, nasıl anladın bunu? Neye ihtiyaç duyarsam duyayım hemen tedarik eden doğal içgüdülerin… Aslında insan kendisi için doğru olanı sende buluyor Milena…”


Kafka’nın Milena’sına özenle ve biraz olsun sıkılmadan, yorulmadan, hasta yatağına rağmen hiç zorlanmadan yazdığı mektuplarda sona yaklaşılıyor. Sayfalar süren aşk hikayesi deyimi yerindeyse can çekişiyor. Ve mücadelesi zor zamanlardan geçiyor iki aşık.

Mektuplarda uzun bir süre günlük hayatlarını anlatıyorlar. İş yerlerine gelip gidenleri, onlarla olan konuşmalarını dahi yazıp birbirleri ile paylaşıyorlar. Mektuplaşma bir nevi günümüz mesajlaşmalarına dönüyor bazı zamanlar. Aynı edebiyat çevresinde olmalarından olacak ortak arkadaşları, tanıdıkları da çok ve bu zaman zaman birbirlerini kızdıracak nedenler doğuruyor. Ama yine de sevgi dolu halleri, merakla mektup beklemeleri devam ediyor.

“Bugün mektup gelmedi, çok saçma, mektup gelmediği zaman bugün istisna bir gün diyorum.”

Kafka her duygusunu doruklarda yaşıyor bana göre. Aşkı da takıntılı bir aşk korkusu da derin bir korku. Ama bana kalırsa bu korku yalnızca Milena’ya özgü bir korku değil, bu korku Kafka’nın hayatının her noktasında büyük bir yer kaplayan ve onda tuhaf hisler bırakan bir korku. Felice’de de yaşamıştır bu korkuyu bundandır belki de hayatının çoğunu yalnız geçirmesi. Ama onu yazmaya iten, bugün onu okuyor olmamıza sebep de o korku. Biliyoruz ki Dönüşüm’ü yazamaz herkes. Hayata farklı bir çerçeveden bakmadan anlaşılmaz onu bu öyküyü yazmaya iten korkusu. İşte bunların üzerine Kafka devam ediyor mektuplarında o çok sık kullandığı kelimeye: Korku, korku, korku…

“Lütfen Milena yanlış değerlendirme. Burada, senden uzakta, tek başıma ama yine de huzur içerisinde oturuyorum, kafamdan korku, tedirginlik gibi bir sürü şey geçiyor ve çok anlamlı olmasalar bile mektupları kafamda bunlar varken yazıyorum ve sana yazarken her şey aklımdan çıkıyor, seni bile unutuyorum ama bu şekilde iki mektubun peş peşe gelince tamamıyla kendime geliyorum.”

“Milena aceleyle yazıyorum. Bugün senden mektup gelmedi, kendi kendime bunun olağandışı, kötü bir durum olmadığını telkin edip duruyorum. Dün akşam, daha doğrusu dün gece son mektuplarını okuyarak bir saat geçirmiş olmalıyım.”

Zaman zaman, hatta çoğu zaman Milena’nın mektuplarına da kavuşabilmeyi çok istiyorum. Neler yazdığına dair merakım artıyor. Sahi hangi şehrin çöplüğüne atılmıştır ya da yanarken o kelimeler küllerine ne olmuştur? Onlarca sevgi sözcüğü ve zarflar dolusu aşk, kim tarafından kolayca atılmış ve bize ulaşması engellenmiştir?

 “Çarşamba günü yolladığım mektubu komik buldun öyle mi? Ben pek emin değilim. Eğlenceli mektuplara inanmıyorum artık, hatta şöyle düşünüyorum: Artık hiçbir mektuba inanmıyorum.”

Kafka aslında mektuplarında belli eder bazen mektupların yakında biteceğini. Bir yandan sever mektuplar olmadan yapamaz ama bir yandan da mektupların artık bitmesini ister.


“Benim hiçbir şeyim yok, adım bile, zaten onu da sana vermiştim. Bu nedenle bir noktaya kadar senden bağımsızım çünkü bağımlılık bütün sınırları tamamıyla aşıyor. Bu ya/ya da konusu çok önemli. Ya benimsin ki bu iyi bir şey, ya da seni kaybettim ki bu da kötü bir şey değil, bu durumda da hiçbir şey olmaz. Ne kıskançlık, ne sıkıntı, ne endişe, hiçbir şey kalmaz. Tabii ki birisine bu kadar bel bağlamak aşağılık bir şey ve bu nedenle korku bu temel üzerinde oluşuyor ama bu korku seninle alakalı bir korku değil, bu korku birisine güvenmeyle alakalı bir korku.”

“Evet kesinlikle bana bir angaryayı yerine getiriyormuşçasına yazma, yazmak istiyorsan bile yazma, yazmak zorunda olsan bile yazma, ama geriye ne kalıyor ki? Bunların dışında ne kalıyorsa.”

“Kesinlikle haklısın, geri dönüşü olmayan bir aptallık ve becerisizlikle uğraştım bu işi halletmeye çalıştım ama yanlış anlamalar ile dolu bir ilişkimiz olduğu için başka türlüsü mümkün değildi. Birbirimize verdiğimiz cevaplar sorunlarımızı anlamsız hale getiriyor. Artık birbirimize yazmayı bırakmalı ve geleceği geleceğe bırakmalıyız.”

Mektuplar bu şekilde devam ediyor. Duygulara yenik düşülüyor, daha sabırsız ve tahammülsüz tavırlar sergileniyor. Milena’nın, Kafka’ya yazdığı mektuplara ulaşılmıyor ama Kafka’nın mektuplarını bizlere ulaştıran Max Brod, Milena’nın da kendisine yazdığı birkaç mektubu da bize sunuyor. Az da olsa Milena’nın duygularını, yazma tarzını anlamamıza yardımcı oluyor. Ne diyelim: Milena’ya Mektuplar VII dolu dolu geliyor.

“Mektuplarını okumaya neredeyse hiç cesaretim yok, sadece arada sırada bakabiliyorum, acıya dayanamıyorum Milena…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder