Translate

14 Ağustos 2015 Cuma

Deryadil


“Anneanne, müzmin baş ağrılarım artıyor, işte yaşamak bu deyip dostlar müttefiklere gülümsediğinde. Anneanne, ah anneanne çıkış yok ve bu tereke rahmetli dedemin yüreğinden daha eski bir mesele. Yüreğimiz bölüştürülemez, iyi günler ilerde…
Sade ekmeği bildiğimiz günler geçmişte ve güzeldi anneanne.
Şimdi ekmek dile gelse, boğazımızdan geçişine utandığını söylerdi.
İyi günler yok!
İyi günler yok anneanne.
Kıyamet bize 
Kıyamet bize 
Kıyamet bize 

Kıyam/et bize
Hüseyin Atlansoy

Sevgili günlük diye başlamak geliyor içimden bu kez. Sohbet havasında biraz, biraz da paylaşma. Ya da günlük demek yerine –okurlarım-. Ya da dur şöyle yapalım:
Sevgili Dostlar…
Evet dost. Bu sayfayı okuyorsan hayatıma ortaksın demektir. Bana zamanını ayırıyorsan ve kelimelerime yoldaş oluyorsan bu sıfatı çoktan hak ettin demektir. Bundandır tanısam da tanımasam da bu sayfada dost oluşun. Hatta gel Deryadil diyeyim sana bu sayfada. Gönlü geniş, her şeyi hoş gören, çok sabırlı ol bu hayatta. Çünkü öyle anda geliyor ki ölüm. En hoş karşılanması gereken karşılaşma birden değiştiriyor her şeyi. Gönlü geniş ol ki sabırla karşıla tüm yitirmelerini. Deryadil ol dost, özüyle sözüyle benimse bu kelimeyi.
Uzun zamandır ihmal ettiğim bu sayfaya bu yazıyla dönmek istemezdim tabiî ki ama uzun zamandır bu anı bekliyorum. Yeniden yazma anını. Hep söylüyorum ya o çok sevdiğim sözü: “Yaz, çünkü bizi kalem tutmak yormaz…” diyor ya Adı Yok dergisi her mevsim. Kalem tutamıyor olmak çok yoruyor Deryadil. Kelimeleri toparlayacak güç bulamamak bazen, ya da o uygun zamanı. Koşuşturmaya kapılmak. Nitekim bol yorulmalı zamanlardan çıkıp işte yeniden başlıyorum yazmaya. Kaldığım yerden diyebilmek güzel olurdu ama kaldığım yerden değil. Her şey bu kez çok değişik, her şey bu kez biraz eksik. Ama başlıyorum işte yeniden yazmaya. İyi geleceği inancıyla.
48 gün önce kaybettim dedemi. İnsan bir büyüğünü kaybedince korkuları artıyormuş bunu hissettim önce. Hani ağacın gölgesine sığınan bir yolcu misali. Uzun bir yoldasın, yorulmuşsun, güneş seninle inatlaşır gibi tepende. Karşında bir ağaç var, güzel de bir gölgesi. İçin umut doluyor görünce, seviniyorsun, güneş batana kadar dururum bu gölgede diye hesaplar yapıyorsun. Tam kavuştun ağaca, küçükken olsa salıncak gelir sadece aklına, eğlenmek gelir çocukça. Ama büyümüşsün artık salıncak ya da eğlenmek değil ağacın gölgesinde sakince dinlenmek istiyorsun. Huzuru buluyorsun o gölgede. Geliyorsun işte ağacın yanına, gölgesi öyle güzel ki mutluluğun diğer adı gibi. Onun gölgesinde durmayı seviyorsun, güneşten de koruyor seni, güven duyuyorsun. Oradayken sana kimse bir şey yapamaz, orada mutsuz da olunmaz hem. Sonra birden kuruyor ağaç. Yaprakları yavaş yavaş düşüyor toprağa. Gölgen gidiyor. Güneş yine tepende. Bu kez umudun da yok, o da biliyor gibi daha çok yakıyor işte. Huzurun toprağa karışıyor. Korkuların artıyor. Güvende olma hissin o yapraklarla birlikte dökülüyor. Yalnız kalıyorsun yolculuğunda. Kurusa da toprak da olsa yine de orada olmak istiyorsun, borç biliyorsun bunu kendine, bak ağacım ben aslında hep senin yanındaydım demenin başka bir şekli oluyor, ama yolun sonu da seni bekliyor. Ve işte bırakıyorsun, başlıyorsun yola devam etmeye. Ben 48 gün önce toprağa verdim o huzur kokan ağacımı…
İşte böyle Deryadil. Bir şiir var, çok sevdiğim, okumaktan da dinlemekten de bir kez olsun usanmadığım, yazımın başında paylaştığım. Şiirler haplar gibidir Deryadil. Bir üzüntün varsa okursun ve iyi eder seni. Ben ne zaman üzülsem bu şiirde bulurdum kendimi. Öyle içten -iyi günler ilerde- diyordu ki şair, umut dolardı içim. Sonra –iyi günler yok- derdi sonunda ama -kıyamet bize- diyerek verirdi o umudu da. İyi geleceğine inandığım şiir şimdilerde takılıyor boğazıma. –Rahmetli dedemin yüreği- diyor ya. Bu kelime böyle kolay değil Deryadil. Dedem demek varken o önündeki kelime… Hani bir de sen daha inanamıyorken gittiğine, cenaze namazında merhum deyip helallik istiyorlar ya. O da takılıp kalıyor boğazda. O his de şiir oluyor ama şifa olmuyor hiçbir yaraya.
“Ve boşunadır tüm mezarlıklar. İnsan hep kendine gömülür.” Diyor Güven Adıgüzel. O gün cenazede dedemi değil kendimizi gömdük kendimize, giden gidiyor işte. Biz kalıyoruz. Huzurumuz da gidiyor ya hani, daha güçlü olmalıyım derken kırılıyoruz, yoruluyoruz. Kuru yapraklar sonbaharın habercisidir ya, severiz ya hani, dedemin ölmüş bedeni sonbaharın kendisiydi Deryadil, İnanmayıp okşadığım saçları baharın en sonuydu. Ve ben hiç sevmedim bu baharı… Herkes ömründe bir çok kez yaşıyordu bu mevsimi. Benim de ilk değildi ama insan büyüdükçe anlıyor sevdiklerinin kıymetini. 1 yıl olmamıştı babaanneme veda edeli Deryadil. Ve o günden sonra her namazımda ondan geriye kalan bir yazma eşlik etti bana. Öyle inandım ki o yazmayla babaannemin yanımda olduğuna. İnsanın sevdiklerini bir daha göremeyecek olması, sesini bir daha duyamayacak olması zor geliyor Deryadil. Bir daha o gölgede dinlenemeyecek olmak. Her defasında aynı şükre itiyor ama. “Çok şükür bunun sabrını veren inancımız var.” Yoksa nasıl katlanılır bu yok oluşa. –Kıyamet bize- derken bunu diyor işte şair. Kıyamet bize, kavuşmaların en güzeli, huzurun en bitmeyeni, ağaçların en solmayanları… Evet her insan yaşıyor bu mevsimi. Ama aynı değil Deryadil. Her ilişki, her sevgi farklı. Her ağacın farklı olduğu gibi, her insan farklı. Tüm bu farklılıklar varken acının aynı olması beklenemez ki. "Acımda yalnızım.İkimiz arasındaki bağ kendine has ve eşsizdi.O bağın eksikliğini hissedişimde yapayalnızım.Her birimiz orada yapayalnızız."Diyor Defne Suman, acılarımızda yalnızız böyle. Seni anlıyorum’lar, haklısın ama’lar anlamını yitiriyor işte. Sadece anlatmak istiyorsun bir süre. Anıları ve ne kadar özlediğini anlatmak, resimleri göstermek, bir kol saatini saatlerce izlemek, telefonu eline alıp bir umut açar diye arayıp beklemek… İnsan sadece bunları konuşmak istiyor Deryadil. İnsan gideni inatla yaşatmak istiyor. Nitekim dersler de alıyor elbet. Daha yazacak, anlatacak onlarca şey varken duruyor kalem birden ve bir ayet işliyor kalbe: “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA/35)
Tüm geçmişlerimizin mekanlarının cennet olması duası ile…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder